“Kitaplarda bir şeyler olmalıydı,hayal edemeyeceğimiz şeyler,kadının yanan bir evde kalmasını sağlayacak bir şeyler; orada bir şeyler olmalı. Bir hiç için kalmazsın.”
Ray Bradbury’ye hayranım. Mükemmel bir bakış açısı, hayal gücü var. Fahrenheit 451 de sayfalar hızla birbirini takip ediyor ve bir solukta bitiriyorsunuz. Çok ütopik bir dünyayı anlatıyor gibi görülse de ben yine kendimizden büyük bir parça buluyorum.
İnsanı bir kalıba sokmanın yolu o kadar kolay ki; düşünmesine engel olun, farklılıkları ortadan kaldırın, isimleri farklı, farklı bedenlerde aynı insanı elde edersiniz. Temeli bu şekilde kurarsanız, bu temele aykırı her şey için direkt bir savunma mekanizması da oluşturmuş olursunuz. Öyle ki, eşiniz bu temeli sarsacak bir cümle söylediğinde onu bile gözden çıkartırsınız. Tartışmasız da tüm uluslar, insanını belli bir temel üzere yetiştirmek ister. Bu nedenledir ki, aksi görüşlerde komik cevaplarla karşılaşıp, ‘Beğenmiyorsan başka ülkeye git’ gibi cümlelerle karşılaşabilirsiniz.
Sözün gücü ! Bu nedenle olsa gerek, bir çok ülkede Düşünce Suçlularını dört duvar arasına atıp,karantinalı muamelesi yaparlar. Çünkü korkarlar. Çünkü ağzından çıkacak doğruların, kurduğu temeli yıkacağını bilirler. Düşüncesine engel olamazsınız fakat düşüncesinin toplum üzerinde etkisine engel olabilirsiniz.
Yazının gücü ise daha bir muktedirdir. Sözü duyana aktarırsınız, duyan duyduğu şekilde bir başkasına. Yazıyla ise, kendi cümleleriniz ulaşan herkese gider. Yayılma gücü daha hızlıdır. Bir kez çıktı mı sizden, engel olmak daha zordur. Söz ise kolay susturulur, dört duvar ile, belki de tamamen hayatına son vererek. Nice alimlerin hayatına son verildiği gibi.
Kitaplara karşı girişilmiş amansız bir düşmanlığın öyküsüdür Fahrenheit 451. Okunmalıdır.