Ne zaman bir arkadaşıma çektiğim kuş fotoğraflarını göstersem bana direk yönelttikleri soru ‘Bunca kuşu nereden buldun ?’ olur.

Fotoğraf çekmeye başladığım sıralar kuş fotoğrafı benim için hep bir hayal ve ciddi masraftı. Bu nedenle yapabileceğimi düşündüğüm makro fotoğraf işine yönelmiştim. Biliyordum, çok fazla tür ve çeşitliliğin olduğunu ama onları keşfettikçe hayatlarından ayrılmak istemeyeceğimi düşünmezdim. Sabahın erken saatlerinde evden çıkıp, biraz insanoğlunun uzağında, ayağımın toprağa bastığı ve temiz havayı soluduğum mekanlarda bu ufak canlılarla uğraşmak bana her zaman büyük keyif katmıştır. Ondan önce sanırım kelebek üç beş çeşidi olan ve bir gün ömrü olan canlılar olarak beynimde yer etmişken nasıl da bambaşka olduklarını onlara yaklaştıkça anladım.

Bir cesaret ve bir fırsat ile kuş fotoğrafına da başladım makronun ardından. Artık çevreye daha bir alıcı gözle bakar oldum. İlginçtir, çok ama çok yaygın bir kuş olan saksağanı gördüğümde büyülenmiş ve sanki ilk kez görüyor gibi bakakalmıştım. Milyonlarca kez bakıp görmediğim bir kuşmuş meğerse saksağan. Meğer serçe, güvercin, kargo ve martı dışında da etrafımda sayısız tür varmış da bir habermişim. Etrafımda uçuşurlar ama görmezmişim.

Gerçekten etrafımızda aslında sayısız güzellikler duruyor. Bunlara bakıyor ama görmüyoruz. Hep güzelliği uzaklarda arıyoruz, hep arzuladığımız şey uzaklarda oluyor, erişilmesi zor bir hale sokmaya çalışıyoruz. Kimisi aşkı, kimisi mutluluğu, kimisi rüyalarını arıyor. Görmüyor çok yakınında olsa bile. Kuş fotoğrafı çekmek kişilik olarak bana bunları kattı. Farklı bir bakış açısı verdi.

Merak edenlere, bu kuşların çoğu bizle iç içe yaşıyor, bir kısmı da birazcık şehrin dışında daha sessiz sakin yerleri tercih ediyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

five + 6 =