Bulunduğunuz ruh hali izlediğiniz filmi algılamanızda temel etkeni oluşturuyor. Çığır açan, konusunda bir numara olan bir filmi, o filmin yapısında, ruh halinde izlemediğiniz de size çok da bir şey katmayabiliyor. Örneğin çok keyifli bir gününüzde izlediğiniz depresif bir film belki 10.dakikasında filmi kapatmanıza neden olabiliyor.

The Fountain; hiç duymadığım, kimsenin önermediği bir filmdi. Genelde izlemeden önce bir kaç tavsiye alır, IMDB de araştırır ve ona göre izlerim filmi. Bu sefer öyle olmadı. Ekranımın karşısına geçtim, başlattım ve hayatımın dönüm noktalarından biri olan filme başladım.

Film,kitap veya müzik size çok fazla şey katıyor. Bakışınızı değiştiriyor. Yaşamayı öğretiyor, başka hayatlar yaşatıyor, başka kişilerin acısını çektiriyor, mutluluğuna kahkaha atmanızı sağlıyor. Her yönden besliyor sizi. Bambaşka bir hayat bambaşka bir gözle görüyor, yaşıyorsunuz. Bazen o kişinin hayata bakışı o kadar uyuyor ki size, kendinizi uzaktan seyreder gibi oluyorsunuz.

The Fountain oldukça zor bir film aslında. Sabır lazım, dikkat lazım, ilgi lazım. Burada filmi anlatıp, izlemeyenlere spoiler vermek istemem. Çaresizliği gördüm en derininden bu filmde. Hayatın acı yüzüyle tekrar karşılaştım. Ne kadar çırpınsanızda, ne kadar gönülden isteyip uğraşsanız da çoğu şey istediğiniz gibi olmuyor hayatta.

Küçük bir alıntı filmden, <Eğer beraber değilsek, bu dünyanın ne değeri var ki ?>

Volgograd – Rusya / Haziran 2013

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 × 1 =